Yaban Hayatı Uzmanı Dr. Muhsin Çoğal, Karabük Medya’ya yaptığı açıklamada, yaban hayatının farklı türlerin popülasyonlarını düzenleyerek ekolojik dengeyi sağladığını belirtti.
Geçmişte kaçak avlanma sonucu nesli yok edilmeye yakın “Anadolu Parsı” ve “Kurt” gibi avcı popülasyonlarının azalmasıyla birlikte “yaban domuzu” popülasyonun arttığı aşikar olduğunu ifade eden Çoğal, şu an için “yaban domuzu” istilasının hem doğal yapıya hem de tarımsal alanlara zarar vermeye devam ettiğini belirtti.
Yaban hayatının, insan etkisinin olmadığı doğada yaşayan hayvanlara ve diğer canlılara atıfta bulunmak için kullanılan en doğru tabir olduğunu ifade eden Çoğal, “’Vahşi’ kelimesinin yabani hayvanlar, yaban hayatı için sıklıkla kullanımı olsa da vahşi kelimesinin daha çok insanlarda korku ve şiddet duygularını çağrıştırması nedeniyle yaban hayatını tam olarak karşılamamaktadır. Ancak yaban kelimesi insan ve evcil canlılar dışındaki canlılara ithafen kullanılır. Bu nedenledir ki, ülkemizde ‘yabani hayvan’ deyince ilk akla gelen canlıların başında ayı, geyik, kurt ve yaban keçisi gibi büyük memelilerdir. Ülkemizin sahip olduğu coğrafi konumu itibariyle Afrika, Asya ve Avrupa kıtasının arasında olması ve farklı iklim özellikleri gösteren coğrafi bölgeleri barındırması sayesinde çevresindeki ülkelerden daha fazla canlı türü barındırmaktadır. Öyle ki yaklaşık olarak 11 bin kadar bitki, 174 memeli, 501 kuş, 125 sürüngen, 32 amfibi, 400 kadar tatlı su balığı, 550 kadar deniz balığı olmak üzere toplam bin 800 civarında omurgalı tür yayılış göstermektedir. Binlerce omurgasız ve mikroorganizma çeşidini de unutmamak gerekir. Tüm bunlar ülkemizin biyoçeşitliliğinin ne denli zengin olduğunun göstergesidir. Bu türlerin ve organizmaların her biri, doğal dengeyi korumak ve doğal yaşamı desteklemek için ekosistemlerde karmaşık bir ağ gibi birlikte çalışır.” dedi.
Ekosistemin, belirli bir alanda birbirleriyle ve cansız çevreleriyle etkileşim halinde olan tüm canlıları içerdiğini ifade eden Çoğal, hayvanın, bitki ve deniz biyoçeşitliliği ekosistemlerin işlerliğini sağladığını belirterek, “Sağlıklı ekosistemler hayatta kalmamıza, yemek için yeterli gıdaya sahip olmamıza ve geçimimizi sağlamamıza olanak tanır. Türler yok olduğunda ya da sayıları azaldığında ekosistemler ve insanlar, özellikle de geçimini bu alanlardan sağlayan kırsal bölgelerdeki insanlar, hayal edemeyeceğimiz ölçüde olumsuz biçimde etkilenir. Biyolojik çeşitliliğin korunması insanın hayatta kalması için kaçınılmazdır.” diye konuştu.
- Yaban domuzu istilası doğal yapıya zarar veriyor
Yaban hayatının önemine de değinen Çoğal, yaban hayatının farklı türlerin popülasyonlarını düzenleyerek ekolojik dengeyi sağladığını belirtti. Türkiye genelinde görülen yaban domuzunun ekolojik dengenin düzenlenmesine iyi bir örnek olabileceğini vurgulayan Çoğal, şunları kaydetti.
“Geçmişte kaçak avlanma sonucu nesli yok edilmeye yakın Anadolu Parsı ve kurt gibi avcı popülasyonlarının azalmasıyla birlikte yaban domuzu popülasyonun arttığı aşikardır. Şu an için yaban domuzu istilası hem doğal yapıya hem de tarımsal alanlara zarar vermeye devam etmektedir. Ekosistemdeki etkileşimler ve besin zincirleri sayesinde gıda veya enerjinin, üreticiler, tüketiciler ve mantarlar/mikroorganizmalardan (ayrıştırıcılar) oluşan bir dizi popülasyondan geçişi sağlanmış olur. Besin kaynağı ‘bitkiler/ağaçlar’, onlarlar beslenen ‘böcekler/larvalar/kanatlı hayvanlar’, onlarla beslene ‘örümcekler/yaban arıları/kertenkeleler/kuşlar’ ve bu türlerle beslenen ‘yılanlar/yırtıcı kuşlar/karnivor memeliler’in oluşturduğu zincirdir. Bu zincirin halkalarından biri koptuğunda döngü tamamlanmamış ve bozulmuş olur. Örneğin sadece ağaçkakanlar, beslenmeleri esnasında ağaç kabuğu altında yaşayan güve larvalarının yüzde 90’ını yok edebilmektedir. Yaban hayatı, tarım, hayvancılık ve balıkçılıkta gelişmiş çeşitlerin yetiştirilmesine yönelik gen bankası görevi görmektedir. Bitki ve hayvan yetiştiricileri, yabani gen kaynaklarını kullanarak modern tarımın omurgasını oluşturan yüksek verimli, hastalıklara ve strese dayanıklı çeşitler üretebilmektedir.”
Leşçil ve ayrıştırıcı yabani hayvanlar ile ölü hayvanlarla beslenen mikroorganizmaların onları farklı canlılara doğru geri dönüştürdüğünü, besinleri ve enerjiyi doğaya geri vererek toprağın verimliliğini arttırdığını vurgulayan Çoğal, çevreyi temizleme konusunda leşçil canlıların çok önemli görevler üstlendiğini, aksi halde çevrenin yaşamak için elverişli olmayan, hastalıklı ve kirli bir ortam olacağını belirtti.
“Anatomi, fizyoloji, ekoloji, evrimsel yönlerin araştırılması ve incelenmesi amacıyla bilimsel öneme sahiptir.” diyen Çoğal, “Bitki örtüsü, yabani hayvanlar ve mikroorganizmalar birlikteliği sayesinde süngerimsi toprak yapısı humusa dönüştürülür ve ‘Toprak Erozyonu’ önlenir. Son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan iklim krizi/iklimin korunması yaban hayatına bağlıdır. Ekonomik olarak; kereste, yakacak odun, kağıt, sakız, reçineler, tanenler, çeşitli ilaçlar, uçucu yağlar, baharatlar, ipek, bal, saç, tüyler, guano (yarasa gübresi), deri, misk vb. ürünler yabani bitki ve hayvanlarından elde edilmektedir. Potansiyel olarak, tıpkı günümüzde yetiştirilen/evcilleştirilen bitki ve hayvanların tamamının yaban hayatından türetildiği gibi; yeni gıdalar, içecekler, ilaçlar ve diğer faydalı ürünler gelecekte yine yaban hayatındaki bitki ve hayvanlardan elde edilebilecektir. Direkt olarak, yaban hayatı ve doğa, birçok duygusal ve sosyal nedenden dolayı büyük ölçüde insanlarla ilişkilendirilmiştir. Doğa yürüyüşü, geziler, kamp, doğa sporları veya yaban hayatı fotoğrafçılığı insanlara taze bir yaşam soluğu sağlar ve yaşam enerjilerini şarj eder.” ifadelerine yer verdi.
- “Yaban hayatı büyük tehlike altında”
Ne yazık ki insanoğlunun kaynakların sınırsız olduğunu zannederek doğayı ve içindekileri bilinçsiz ve sürdürülebilir olmaktan uzak bir şekilde kullanmaya devam ettiğini kaydeden Çoğal, şu değerlendirmede bulundu:
“Her geçen gün doğal yaşam ve yaban hayvanlarının yaşam alanları insan nedeniyle tahrip edilmekte, parçalanmakta ve yok edilmektedir. Bitkiler ve yaban hayatı iklime karşı hassastır, dolayısıyla iklimdeki herhangi bir değişiklikten zarar göreceklerdir. Bilinçsiz ve aşırı kullanılan pestisit ve herbisitler yaban hayatı için ölümcüldür. Bilinçsiz kullanılan pestisitler Kelaynakların neslini tükenme noktasına getirmiştir. Bilinçsiz ve kaçak avlanma yaban hayatı için büyük bir tehdittir. Anadolu’da geçmişte yapılan kaçak avlanma nedeniyle yaban koyunu, ceylan, alageyik ve Anadolu Parsı nesli tükenmeye yakın durumadır. Doğal afetler; sel, deprem, yıldırım, orman yangınları vb. yaban hayatına büyük zararlar verebilir. Çevreye salınan kirleticiler çok çeşitli organizmalar için tehlike oluşturur. Yabani popülasyonların yiyecek için aşırı avlanması, tutulması, toplanması, yerinden sökülmesi (bitki) onların neslinin tükenmesine neden olmaktadır. Artan yol ağları ve endüstriyel yapılar nedeniyle doğal yaşam alanlarının bozulmasının yanı sıra yollarda meydana gelen kazalar sonucunda yabani hayvanların ölümleri artmaktadır. Ayrıca yollar bariyer etkisiyle pek çok populasyonu küçük parçalara bölebilmektedir.”
- “Yaban hayatının korunması için neler yapmamalıyız?”
Yaban hayatının korunmasının doğal çevrenin korunmasına bağlı olduğunu, yaşanan tecrübelerin insana yaban hayatının ne denli önemli olduğunu öğrettiğini ifade eden Çoğal, “Aşırı sömürü yoluyla; ormandaki yabani bitkileri (özellikle çiçekli veya meyveli) söküp peyzaj ve tarım amaçlı kullanılmamalıdır. Doğal ortamdan toplanan mantar, kestane vb. ürünleri ihtiyacımızdan fazla ve kontrolsüz toplamamalıyız. Bunlarla beslenen doğal yabanıl türlerin olduğu unutulmamalıdır. Yabani türleri yakalayıp esaret altına almamalıyız. Doğada bir yavruya denk gelirsek temas kurmadan, beslemeden, ses çıkarmadan ve sessiz bir şekilde alandan uzaklaşmalıyız. Yabani hayvanları beslememeliyiz. Temas kurmamalıyız ve rahatsız etmemeliyiz. Yaban hayvanlarının yaşama alanlarına onlara büyük zararlar verebilecek başıboş evcil kedi ve köpekleri bırakmamalıyız. Petlerden aldığımız ve ülkemize ait olmayan hayvanları asla doğaya bırakmamalıyız. Bu hayvanlar doğal türlerin yaşam alanlarını işgal ederek onlara çok büyük zararlar verebilmektedir. Özellikle üreme ve yavrulama dönemlerinde yabani hayvanlar sessiz ve gizli alanlara ihtiyaç duyarlar. Bu dönemlerde doğada yapılan aktiviteler sınırlandırılmalı ve planlı yapılmalıdır. Yaban hayatı yoğun yaşam bölgelerinden çarpışma riskine karşı araba sürüşlerinde yavaş olunmalı ve dikkat edilmelidir. Bu konuda yetkili devlet Kurumları; ‘Doğa Koruma Milli Parklar’ ve ‘Tarım ve Orman Bakanlığı’nın uyarılarına ve yol işaretlerine riayet edilmelidir. Ulusal ve uluslararası mevzuatlarla birçok tür koruma altındadır. Bu türlerin toplanması, avlanması yasaktır. Cezai işlemler uygulanmaktadır. Bu türleri ve yaşam alanlarını öğrenmeli ve bu alanlarda dikkatli olmalıyız. Hem ülkemizde hem dünya çapında pek çok bölgede korunan alanlar tahsis edilmektedir. Koruma öncelikli türleri belirleyerek yaşam alanlarını korumalı ve korunan alanlar arasında ekolojik koridorlar oluşturmalıyız. Bununla birlikte çok sayıda bağımsız kuruluş da yaban hayatının korunmasını desteklemektedir.” ifadelerine yer verdi.
Çoğal, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de birçok yaban hayatı uzmanının nesli tehlike altındaki türleri belirlemek ve onları korumak için büyük çaba sarf ettiğini, doğanın ve içindeki doğal türlerin nesiller boyunca hayatta kalmasını sağlamak için herkesin katkı sunması gerektiğini sözlerine ekledi.