Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
https://www.mic-immobilie.de/

Adalet Hanım ‘ın Yazar Muharrem Soyek ile Röportajı

Kısaca kendinizi anlatır mısınız?

Kısaca kendinizi anlatır mısınız?

Evli, iki çocuk babası ve bir torun dedesiyim. 1953 doğumluyum. 1960-70 yılları arasındaki çocukluğumu ve erken gençliğimi Osmanbey Ebekızı Sokak’tan Ihlamur Deresi boyunca Beşiktaş’a kadar inen gecekondu mahallesinde geçirdim… Daha sonra, 2011 yılına kadar, Beykoz, Şahinkaya’da yaşadım. Orada, 1980 ve 2001 yılları arasında mahalle bakkalı işlettim.

Şişli On Dokuz Mayıs İlkokulu’nu bitirdim. Parasız yatılı Darüşşafaka Lisesi’nde iki yılı hazırlık sınıflarıyla birlikte orta ve lise düzeyinde yedi buçuk yıl eğitim aldım. Zihinsel ve ruhsal kimliğimin temel taşlarını Darüşşafaka’da oturttum. Darüşşafaka’yı son yarı yılda bir sınıf dolusu arkadaşımla birlikte terk ettik. Bu yüzden Paşabahçe Ferit İnal Lisesi’nden mezun oldum. Çapa Tıp Fakültesi’ni kazandım. Fen Fakültesi’nde tıp öğrencisi olarak bir yıl ders gördükten sonra bıraktım. Sorun hem ruhsal hem maddesel yetersizliğimdi.

Askerliğimin son 10 ayını Belçika’nın Brüksel şehri Mons kasabasındaki NATO karargâhında BOQ (orduevi benzeri konuk evinde) resepsiyon çavuşu olarak yaptım. Askerlik sonrası iki üç yıl süt ve yumurta satarak geçim sağladım. İki ineğim 50 tavuğum vardı. İnekleri veresiye ödemeyle almıştım. 1980 yazında inekleri ve tavukları satıp Beykoz Şahinkaya’da taksitle kelepir bir mahalle bakkalı satın aldım.

2011 yılında doğduğum köye yerleşip doğal ortamda yaşamaya başladım. Bir meyve bahçesi kurdum. Ben ağaçlara eşim de sebze işlerine bakıyor. Sonuç olarak basitçe fakat özgür kimliğimle yaşamayı becerebildim sanıyorum.

ADALET HANIM’IN YAZAR MUHARREM SOYEK İLE RÖPORTAJI
Yazar Muharrem Soyek

Ne kadar zamandır yazıyorsunuz?

2008 yılında Milliyet Blog sitesinde kendime bir sayfa açtım. O günden beri kendimde olanı gene kendimce yazmaya gayret ediyorum. Daha özgür yazmak için blogspot sitesinde ayrıca bir sayfa daha açtım. İlk kitabım Denemeli Anılar, Cinius Yayınları’ndan 2019 Ağustos Ayı’nda çıktı.

Yazmanızda en büyük etken nedir?

Ya yaşanır, ya yazılır!” demiş ya Çetin Altan; ben de baktım yaşama olanağım zayıftır, bari yazayım dedim. Hayattaki varoluş manamı yazarak da bulabileceğime olan inancım beni yazmaya teşvik eden büyük etken oldu. Yani, etken dışarıdan değil içimdeki varoluş boşluğundaki yankıdan gelmişti. Şimdi yazmak da benim için yaşamak oldu. Gene de en güzeli hem yaşamak hem yazmak hem de okumaktır…

Yazarken çektiğiniz en büyük zorluk nedir peki?

Sözcüklere tutsak olmaktan korkarım. Sözcüklerin bilincime düşürdükleri kavramsal algıyı mutlak doğru göstermekten çekiniyorum. Bu yüzden çok yavaş yazarım ve bitirince en az iki kez baştan sona okurum.

Kitabınız daha çok hangi yaş gruplarında ilgi çekiyor?

Yirmi yaş altında hemen hemen hiç ilgi görmüyor. Otuz beş yaş üstüne çıkıldıkça anca ilgi artıyor. Okuyucu eğitim düzeyi daha çok üniversite ayarında.

Yazarken ilham aldığınız şey nedir? Bir kişi olabilir bir nesne olabilir. O ilham periniz size ne olunca geliyor?

Doğrusu öyle dışarıdan bir perinin dürtüsüyle bana yazma ilhamı gelmiyor. Hayatın sisli yollarında ilerlerken bulutların arasından güneş saçaklanır da kenardaki sarı gözlü papatya öbeğinde bir kıpırtı fark eder insan; durup bakınca kıpırtının otlayan bir kaplumbağa olduğunu görür. İşte o duruş ve bakış anında kendisinin tüm çevresiyle bir can bağı olduğu sezgisine kapılır. Her şey o sezginin sırrını merak etmekle başlıyor. Birbirimizden farkımızın anca bir zerre toz kadar olduğunu duyumsayan ruhum bunu herkese duyurmak istemişse yazmak kaçınılmaz oluyor. İlham böyle bir şey. Yontabilseydim heykel, çizebilseydim ressam, sesleri besteleyebilseydim müzisyen olarak yapardım aynı duyuruyu. Yani, durup da hayatın gözüne bir sevecen bakış atan herkesin içinden bir ilham perisi çıkar ve ilham da ya yaşatır ya yazdırır ya da bir başka sanatsal eyleme geçirir…

Beğendiğiniz ve kitaplarını okuduğunuz bir yazar var mı?

Şu sıralarda kitap okuduğumu söyleyemem. Daha çok yazmakla uğraşıyorum. Yenilerden kendime önerebileceğim bir yazar henüz yok. Eskilerden: Oğuz Atay; Fakir Baykurt; Sait Faik; Aziz Nesin; Tolstoy; Dostoyevski; Shakespeare; … …

Peki yazarlarla görüşme imkânınız oldu mu? Bir araya geldiniz mi hiç?

İnternet tanışıklığı. Güler Özçelik (şiir yazar); Kadri Kanpak (Yaşamın Detayları); Usta Maarif (Ölmüş Adamın Kitabı); Yusuf Çotuksöken (Atatürk Antolojisi) Bunlarla internette özellikle fecebook sayfalarımızda görüşüyoruz.

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?

Şiir için bir konu seçimim olmuyor. Ruhsal ve bilinçsel bir derinlik duyumuna kapılmam yetiyor. Bunun dışında şimdilik, yaşama ilişkin ve hemen herkesi ilgilendirmesi gereğine inandığım konulara değinmekteyim. Hani, insanlık bilincine bir varoluş güzelliği yansıtır sandığım konular…

Peki son olarak Buradan okurlarınıza seslenmek isteseniz ne derdiniz?

İyi bir kitap asla bir kez okunup da bitirilmez; dönüp üstünde düşünmeye çağırır. Her yazar az çok kusurludur. İyi bir okuyucu da yazarının kusurlarına bakıp kitabını küçümsemez. Biri size kitap hediye etmek isterse hediyeyi almakta istekli olunuz. Raftaki kitap ölüdür; kitap anca okuyucunun bilinçsel algısı kadar manayla dirilir. Ne kadar çok kitap okunmuşsa hayatın ve insanın anlamı da o kadar görünür olmaya başlar. Çünkü kitaplar ya hayattan ya hayalden anlatırlar ki ikisi de insandan çıkmadır.